Emânete ihânet etmeyin... Hâlinizden şikâyet etmeyin... Büyüğünüze emretmeyin... Boş şeylerde ısrar etmeyin... Câhillerle sohbet etmeyin... Nefesinizi boşa tüketmeyin... İnsanları bekletmeyin... Etrafınızı kirletmeyin... Hayatınızı mahvetmeyin... Kimseye minnet etmeyin. İnsanları yüzüne karşı methetmeyin... Kimseye küfretmeyin... Kötülüğe meyil etmeyin... Malınızı boşa sarf etmeyin... Sırrınızı açık etmeyin... Her şeyi merak etmeyin... Suçunuzu inkâr etmeyin... Şerefinizi kaybetmeyin... Vatanınızı terk etmeyin... İyiliğe niyet edin... Büyüklere hürmet edin... Sıkıntıya sabredin... Aza kanaât edin... Sözünüzde sebat edin... Bildiğinizle amel edin... Hatanızı kabûl edin... Yaramaz ise def edin... Varken tasarruf edin... Âlimlerle sohbet edin... Nefsinizle inat edin... Sofranıza dâvet edin... Zararlıysa men edin... Seviyorsanız ifâde edin... Kalbleri fethedin... Misâfire ikram edin... Muhtâca yardım edin... Bilseniz de istişare edin... Tehlikeye dikkat edin... Hakkı teslim edin... Unutacaksanız kaydedin... Esirgemeyin lûtfedin... Gariplere merhamet edin... Kazanmaya gayret edin... Çalışanı takdir edin... Başarıyı tebrik edin... Mâzereti kabûl edin... Her an tevekkül edin... Hastaları ziyâret edin... Çocuğunuzu terbiye edin... Herkese tebessüm edin... Güvenseniz de kontrol edin... İnanmayana ispat edin... Fakirleri gözetin... hayır için sarf edin....

بسم الله الرحمن الرحيم . الحمد لله رب العالمين . الرحمن الرحيم . مالك يوم الدين . اياك نعبدواياك نستعين . اهدناالصراط المستقيم . صراط الذين انعمت عليهم غيرالمغضوب عليهم ولاالضالين . امين

Free Image Hosting At site

Görmek isteyipde Göremediğiniz mekanlar

TIKLAYIN GÖRÜN


UYAN MİLLETİM UYAN


10 Şubat 2010 Çarşamba

HAKKI VE SABRI TAVSİYE




1- Asra andolsun ki.

2- İnsan mutlak hüsran(zarar)dadır.

3- Ancak iman edenler, iyi işler yapanlar, birbirlerine hakkı ve sabrı öğütleyenler bunun dışındadır.(Kuran-ı Kerim.Asr Suresi)

Demek ki yegane kurtuluş yolu imandır. İyi iş yapmaktır, birbirine hakkı tavsiye etmek, sabrı tavsiye etmektir.

İMAN NEDİR?

Öyle ise iman nedir?

Biz burada imam fıkhı tanımı ile tanıtacak değiliz. Sadece imanın karakterinden ve hayattaki değerinden söz edeceğiz.

İman, geçici, küçük ve sınırlı olan insan denen bu varlığın ezeli ve ebedi sınırsız temele bağlanmasıdır. Bu kaynağa bağlandığından dolayı yine aynı kaynaktan gelen evrenle ve bu evrene hükmeden temel yasalarla, bu evrende gizli olan güç ve enerji kaynakları ile sağlam bir bağ kurmasıdır. Böylece kendi kişisel, küçük sınırları dışına çıkarak koca evrenin genişliği içine dalması; basit, değersiz gücünün sınırlarını taşarak evrenin bilinmeyen büyük enerji kaynaklarına açılmasıdır. Kısacık ömrünün sınırlarını aşarak Allah'tan başka kimsenin bilmediği uzaklıklara doğru kanatlanmasıdır.

Bu bağlılık, insan denen varlığa bir güç, bir süreklilik ve özgürlük vermesinin yanında, evet bütün bunların yanında, ona kainattan, orada bulunan güzelliklerden ve ruhları kendi ruhuyla karşılıklı sevgi bağları kuran yaratıklardan en güzel şekilde yararlanmasını sağlar. Bu durumda hayat her yerde ve her zaman insanlık için kurulmuş bulunan ilahi bir bayram töreninde dolaşmaya dönüşür. Bu ise, büyük bir mutluluk, eşsiz bir sevinçtir. Bu durumda insan, bir dostuna açıldığı şekilde hayata ve kainata açılır. Onlarla dostluk kurar. Bu gerçekten eşi ve dengi bulunmayan bir kazançtır. Onun yitirilmesi ise gerçekten korkunç bir hüsrandır.

Ayrıca imanın ilkeleri, yüce ve Şerefli insanlığın da ilkeleridir.

Tek ilaha kulluk, insanı diğer varlıklara kulluğun basitliğinden kurtarır. Yüceltir onu. Gönlünde tüm kullarla beraber eşit bir seviyede olma bilincini verir ona. Bu nedenle o, kimsenin önünde eğilmez. Herşeye egemen olan tek Allah'tan başka kimseye boyun eğmez. insanın gerçek, özgürlük süreci, insanın vicdanından ve evrendeki olguların gerçekliğine ilişkin düşüncesinden kaynaklanan bir özgürlük sürecidir. Ortalıkta tek kuvvetten başka ve tek ilahtan başka bir şey yoktur. İşte özgürlük hareketi kendiliğinden bu düşünceden doğar. Çünkü bu, mantıklı olan tek çıkış yoludur.

Rabbanilik, insanın düşüncelerini, değerlerini, ölçülerini, kriterlerini, yasalarını, kanunlarını ve kendisini Allah'a; evrene ve insana bağlayan, herşeyini kendisinden alacağı kaynağı belirleyen otoritedir. Bu anlayış hayattaki heva, hevesi ve çıkarı reddeder, söküp atar. Onun yerine şeriatı ve adaleti yerleştirir. Mü'minin bilincinde kendi sisteminin değerini yükseltir. Onun bütün cahili düşüncelerden, değerlerden ve kriterlerden kurtulması, yeryüzündeki mevcut bağlardan kaynaklanan değerleri aşıp geçmesi için kendisine destek olur. Onu bu değerlerin üstüne çıkarır. İsterse tek bir fert dahi olsa... Zira o fert cahil iyeye, doğrudan Allah'tan gelen düşüncelerle, değerlerle ve kriterlerle karşı koymaktadır. Dolayısıyla bunlar daha yüce, daha güçlü değerlerdir. Uyulmaya ve saygı duyulmaya daha elverişlidir. ,

Yaratıcı ile yaratılan arasındaki ilişkinin netlik kazanması, ilahlık makamı ile kulluk makamının bütün yalın gerçekliği ile açıklık kazanması bu fani varlığı sürekli olan gerçeğe bağlar. Hem de hiçbir karmaşıklığa yol açmadan ve yolda hiçbir vasıta kullanmadan. İnsanın kalbine bir aydınlık, ruhuna bir huzur, içine bir güven ve dostluk yerleştirir. Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamayı, temelsiz ve uydurma şeylerle, değerlerle kullara üstünlük pozuna girmeyi yok ettiği gibi korkuları, kötülükleri, bunalımları ve kararsızlığı da söküp atar.

Allah'ın dilediği yolda sağlıklı bir yer ve istikamet sahibi olmakta bu imanın gereğidir. Bu durumda iyilik, gelip geçici bir arzu, köklü temeli bulunmayan bir duygu ve kopuk bir hadise durumuna düşmez. iyilik bu durumda birtakım etkenlerden kaynaklanır. Bir hedefe doğru yönelir. Allah için birbirine bağlayan bireyler iyilik üzerinde yarışırlar. Böylece Müslüman topluluk, apaçık ve tek hedefi olan ve ayırıcı tek sancağı bulunan bir cemaat halinde ortaya çıkar. Ayrıca peşpeşe gelen ve bu sağlam bağla birbirine bağlanan nesillerde birbirleri ile dayanışma içine girerler.

Yüce Allah'ın insanı onurlu bir şekilde. yarattığına inanmakla insanın kendisine saygısı artar. Bu saygı; onun vicdanında Allah'ın yücelttiği mertebeden aşağılara düşmekte, haya etme duygusunu oluşturur. Bu ise insanın kendisine ilişkin en üstün, en yüce düşüncedir. Çünkü insanın Allah katındaki değerini düşünen ve onu basit bir kaynağa bağlayarak onunla yüceler alemi arasındaki bağı koparan her düşünce, her ekol insanı alçaklığa ve adiliğe çağıran bir düşünce bir ekoldür. isterse bunu olarak ifade etmesin, farketmez.

Bu nedenle dar beyincilik, Freud'çuluk ve Marxçılık beşer fıtratına ve insan yönlendirme mekanizmasına musallat olmuş en çirkin, en adi telkinlerdir. Bunlar insanlığa her türlü sefaletin, pisliğin ve aşağılanmanın beklenen doğal bir şey olduğunu, Hayret edilecek bir şey olmadığını bu nedenle bunların utanmayı gerektirecek bir şey olmadığını açıklamaya çalışmaktadır. Bu anlayış ise insanlığa karşı işlenen bir cinayettir. Bu anlayışı silip süpürmek ve kökünü kazımak gerekmektedir.

Tertemiz duygular; insanın Allah katında onurlu bir yaratık olduğu bilincinin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkar. Sonra bu duygular, Allah'ın gönüllerde de vicdanlardaki herşeyi gözetlediği ve gizli olan herşeyden haberi olduğu bilincindedir. Freud, Karl Marx ve benzerlerinin telkinleri ile kimliğini kaybetmemişse. Fıtratı bozulmamış olan dürüst bir insan, kendisi gibi bir insanın vicdanının şaibelerine ve bilincinin çirkin taraflarına bakıp görmesinden utanır. Mümin insan yüce Allah'ın kendisinin gözetmesinin ağırlığını vicdanının bütün derinliğinde hisseder. Ona karşı ürperir ve tir tir titrer. Bu da onun duygularını temizleyip arıtır.

Ahlak duygusu; adaletli, merhametli, bağışlayıcı, onurlarını öğretecek, sevimli, yumuşak huylu, kötülükten tiksinen iyiliği seven, göz ucuyla yapılan bakışları ve gönüllerin gizlediklerini dahi bilen bir ilaha inanmanın doğal bir hali ve sonucudur.

Bir de irade özgürlüğü ve kapsamlı gözetime dayalı olarak gerçekleşen sorumluluk bilinci de vardır. Bu da müminin vicdanında uyanıklık ve hassasiyetini sağlar. Ağırbaşlılık ve düşünerek iş yapma duyarlılığını kazandırır. Bu sadece bireysel bir sorumluluk değildir. Aynı zamanda sosyal bir sorumluluktur. Bizzat iyiliğin kendisine karşı bir sorumluluk, insanlığın tümüne karşı bir sorumluluktur. Allah'ın huzurunda bir sorumluluk. Mümin, bir hareket yaparken tüm bunları hesaba katar, hisseder. Kendi kendine büyük önem verir. Ayağını atmadan atacağı adımın sonucunu her yönden düşünüp değerlendirir. Çünkü o bu varlık dünyasında değerli olan bir varlıktır ve bu varlık dünyasının düzeninde sorumluluğu olan bir varlıktır.

Dünya hayatının imkanlarına, nimetlerine dört elle sarılmaktan kurtulmak ve onların üstüne çıkmak -ki bunlar imanın telkinlerinden bazılarıdır- ve Allah'ın katındakini seçip tercih etmek daha hayırlı ve daha kalıcıdır. "İşte bu konuda yarışacaklar yarışsınlar." Allah'ın katındaki mükafat için yarışmak insanı yüceltir, temizler ve arındırır. Müminin içinde hareket ettiği sahanın genişliğine de uygun düşer. Çünkü müminin hareket alanı hem dünya hem Ahiret, hem yeryüzü, hem de yüceler aleminin alamdır. Bu da onun içindeki hemen ürün alma ve sonuca ilişkin tereddütlerini bertaraf eder. Onu huzura kavuşturur. Çünkü o iyiliği, sırf iyilik olduğu için yapar. Allah dilediği için yanaşır, iyiliğe. Sınırlı, bireysel ömrü içinde bu iyiliğin iyilik olduğunu ve iyi olan sonuçlarını bizzat kendi gözleriyle görmesi şart değildir. Çünkü uğrunda ve rızası için iyilik yaptığı yüce Allah ölmez, unutmaz, yaptığı hiçbir şeyi boşa çıkarmaz. Haşa! Sonra yeryüzü mükafat yurdu değildir. Dünya hayatı da yolun sonu değildir. İşte insan bu kuruyup tükenmeyen bu kaynaktan güç ve destek alarak, sürekli iyilik yapmaya devam eder. İşte bu güç iyiliğin sürekli bir biçimde yol almasını garanti eden etkendir. Geçici bir dürtü kopuk bir istek olmaktan çıkarır onu. İşte mümini kötülüğün karşısında dikilmeye iten ve ona sürekli destek olan müthiş kuvvette budur. İsterse bu kötülük azgın bir itibarın, taşkınlığında, ister cahili değerlerin baskısında, isterse iç dürtülerinin etkisinde ve iradesini baskısı altına alma noktasında ortaya çıksın, farketmez. Bu baskı her şeyden önce insanın kişisel bilincinde meydana gelir. Kişi ömrünün kısa olduğunu, tüm zevklerini tadamayacağını, isteklerini gerçekleştiremeyeceğini ve iyiliğin uzak olan sonuçlarını göremeyeceğini, hakkın batıla üstün gelişini görmeye ömrünün yetmeyeceği anlayışı içindedir. İman ise bu duyguyu köklü ve mükemmel bir şekilde tedavi eder.

İman hayatın en büyük temelidir. iyiliğin her türü, her dalı buradan dal budak salar. Meyvelerinin hepsi buna bağlıdır. Bu iman olmadan iyiliğin her dalı ağacından koparılmış olur. Solmaya ve kurumaya mahkum olur. Yoksa bunların hepsi şeytani meyvelerdir. Onların bir sürekliliği ve devamlılığı olamaz.

İman hayatın tüm yüce iplerinin bağlarının kendisine bağlandığı eksendir. Yoksa bu bağların tamamı çözülmüş, hiçbir şeye bağlanmamış olur. Arzu ve isteklere ve ihtiraslarla birlikte çürüyüp boşa gider.

İman darmadağın haldeki hareketleri, amelleri birleştirir. Birbiri ile uyumlu, birbiri ile yardımlaşan bir düzen içine sokar. Hepsini tek bir yola, tek bir hareket içine sev keder. Bunların hepsinin belli bir itici gücü ve hepsinin belirlenmiş bir hedefi vardır.

Bu nedenle Kur'an bu temele dayanmayan, bu eksene bağlanmayan ve bu sistemden kaynaklanmayan bütün işleri ve iyilikleri hiçe sayar, onlara hiçbir değer vermez. Bu konuya islamın bakış açısı apaçık ortadadır. İbrahim suresinde deniyor ki: "Rabbini inkar edenlerin iyi davranışları fırtınalı bir günde şiddetli rüzgarda savrulan küle benzer, yaptıkları iyi işler karşılığında ellerine hiçbir şey geçmez. İşte koyu sapıklık budur." (İbrahim 18)

Nur suresinde de şöyle buyuruluyor: "Kafirlerin amelleri ise engin çöllerdeki serap gibidir. Susuz kimse onu su zanneder, fakat oraya varınca hiçbir şey bulamaz. Kafir karşısında Allah'ı bulur. O da hesabını eksiksiz olarak görür. Zaten Allah'ın hesaplaşması çabuktur." (Nur 39)



İNTERNETTE SÖRF DEPRASYON'A YOL AÇAR MI?


İnternette uzun süre sörf depresyona yol açıyor,
Birleşik Krallık'ta yapılan bir araştırmaya göre, aşırı internet kullanımı ve depresyon arasında kuvvetli bir ilişki bulunuyor.

Leeds Üniversitesinde 1319 kişi üzerinde yapılan ve Psychopathology dergisinde yayımlanan araştırmaya katılanlardan yüzde 1,2'si "internet bağımlısı" olduğunu açıklarken, bunların büyük kısmının depresyon rahatsızlığı bulunuyor.
Araştırmayı yapan ekip, birinin diğerine neden olduğunu söyleyemeyeceklerini ve internet kullanıcılarının çoğunun akıl sağlığı sorunu bulunmadığına işaret ettiler.
Deneklere ne kadar ve hangi amaçla internet kullandıkları sorulan araştırmada ayrıca, depresyon rahatsızlıkları bulunup bulunmadığını anlamak üzere sorular yöneltildi.
Başaraştırmacı Dr Catriona Morrison, internetin modern yaşamda önemli rol oynadığını, ancak yararları kadar zararları da bulunduğunu belirterek, "Birçoğumuz fatura ödemek, alışveriş yapmak ve e-posta göndermek için interneti kullanırken, online olduklarında ne kadar zaman harcadıklarını ve günlük faaliyetlerine başka unsurların da karıştığı noktayı fark etmekte güçlük çeken küçük bir grup var" diye konuştu.
Araştırmalarının aşırı internet kullanımının depresyonla bağlantılı olduğunu gösterdiğini, ancak hangisinin diğerini tetiklediğini bilmediklerini söyleyen Morrison, "Ama açık olan, küçük bir grup insan için aşırı internet kullanımı, depresif eğilimler için bir uyarı işareti olabilir" dedi.
KAYNAK:http://www.habervaktim.com/haber/106594/internette_uzun_sure_sorf_depresyona_yol_aciyor.html

Facebook'ta Paylaş

31 Ocak 2010 Pazar

İBADETLER MUTLULUK VERİR


Prof. Nevzat Tarhan

İBADETLER BEYİNDE ENDORFİN (MUTLULUK) HORMONU SALGILATIYOR

Prof. Nevzat Tarhan, materyalist düşünceye sahip kesimlerce ortaya atılanın aksine dini pratik ve ibadetlerin kişi de huşu ve huzur sağladığını vurgulayarak “Bunların beyinde endorfin tarzında hormon ve kimyasallar salgıladığı ortaya çıktı. Bu tespitten sonra geleneksel psikolojinin dini pratikleri ve doğayı gereksizleştiren tezi sorgulanmaya başlandı.” diye konuştu.

Programda bireylerin yaptığı ibadet ve duaların alçak gönüllü olma, kendi sınırlarını bilme, insanın derin yönlerini keşfetmek, benlik bilincini güçlendirmek ve motive etme gibi faydaları olduğuna değinen Tarhan, sözlerine şöyle devam etti:

“Varoluş kaygısındaki ölüm, bireyselleşme ve yalnızlık gibi derinlik isteyen analizlerde kişinin dini pratiğinin olmasının psikolojik sağlığa katkı yaptığı açıklandı. Psikoloji alanında yapılan tespitler din hayatının en önemli boyutu olan duanın insana olan faydası konusunda araştırmaları arttırdı. Özellikle bireyde zihinsel dönüşümü sağlaması, karışık güdüleri eğitip ruhsal bütünlük sağlama eğilimi dikkati çekti. Dua ve ibadetin bireyin uyumu konusunda korku, dehşet ve çöküntüyü azalttığı ve sosyal dayanışmayı arttırdığı belirlendi.”

DUA, İNSANININ ÖZGÜRLEŞMESİNİ SAĞLIYOR

“Eğer bir dua ve dini pratik, kişide ahlaki değişim noktasında kolaylaştırmaya neden olmadıysa bunun bir ibadet olmaktan uzak olduğu şeklindeki görüşler iyice güçleniyor. Sürekli yaratıcının karşısında durarak onun kontrolü altında olması insandaki hayattaki olumsuzluklara karşı denetim duygusunu arttırıyor. Dua ve ibadet insanı kısıtlıyor gibi görünse de aslında insanın özgür olmasına katkı sağlıyor. Çünkü yeni yapılan psikolojik çalışmalar, asıl özgürlüğün arzu ve dürtülerden arınmak olduğunu ortaya koyarak bunu göz ardı etmenin bireyselleşmesi olmayacağını öne sürüyor. Vicdan denilen uyarı sistemini güçlendirerek şiddete eğilimin azaldığını bunu sağlayan baş etmenin de ibadet ve dua olduğunu bilimsel bilgiler doğruluyor.”
Kaynak:http://www.timeturk.com/Dua-ve-ibadete-bilimsel-kanıt_98403-haberi.html

30 Ocak 2010 Cumartesi

KUR'AN-I KERİM DİNLE

KUR'AN-I KERİM DİNLE-VİDEO(SÜMEYYE EDDEB)-RADYO PLAYER'İ KAPAT



Sümeyye Eddeb - Kur'an-ı Kerim Tilaveti
Yükleyen islamcokguzel. - Sanat ve animasyon videoları.

RADYO ASRI SAADET